Matchingfreak'i ikinci kez yeniden başlattığımda kendim için umutluydum. Üniversiteden mezun olduğumdan beri eskisi kadar resim çekmiyordum. Bu proje beni amatör fotografçılığa yeniden girmemi teşvik edecekti.
Tabii ki şimdi eskisine kıyasla günde daha fazla resim çekiyorum. Fakat Matchingfreak dışında çektiğim resim sayısında pek bir değişiklik olmadı. Çevrem mi eskisine göre daha sönük, yoksa sorun bende mi? Cevap herhalde ikisinin bir karışımı.
Geçen Cumartesi saçımı kestirdim. Buklelerimi o kadar güzel yaptılar ki eski zamanları andıran bir heyecanla resim çekmeye koyuldum.
Birkaç hafta önce, website sahibi şirketim, bana 100$lık Google AdWords hediyesi gönderdi. Bedava olduğu için denemeye karar verdim (ki eminim onların niyeti de buydu zaten). Bu şansı sonuna kadar Matchingfreak üzerine değerlendirmek istediğim için, site için bir reklam kampanyası başlattım. Bir haftadır kullanıyorum. Resimlı reklamların yazılı reklamlara göre beş kat daha fazla tıklandığını görünce oturup birkaç resimli reklam daha yaptım. İşte bunlar!
Turuncu olana bayıldım. Sizin en sevdiğiniz hangisi?
Uzun zamandır müzik koleksiyonumu sistematik bir şekilde genişletmenin yollarını arıyordum. Bulduğum çözümü yaklaşık bir sene önce başlattım. İlk aşama, şimdiki iTunes müzik koleksiyonumu baştan sonra tarayıp, gerektiğince silmek ya da gruplandırmaktı. Bu aşama birkaç ay aldı. Şimdi koleksiyonumu genişletmeye hazırım.
Sevdiğim parçaları hatırlamamda yardımcı olan çeşitli yöntemler:
1. Defter. Tabii ki her an yanımda küçük bir defter bulunduruyorum. Duyduğum şarkı isimlerini not alıyorum.
2. tobedownloaded.txt - Bu bilgisayarımdaki 'alınacak şarkılar' listesi. Buraya evde ara sıra online radyoları dinlerken not alıyorum.
3. Shazam (iPhone programı). Bunu kafe, bar, ve restoran gibi yerlerde duyup beğendiğim bir şarkı bulursam kullanıyorum. Telefon, birkaç saniyelik bir kayıt yapıp Shazam'in müzik kayıtlarında tarama yapıyor. Bu programın en iyi tarafı, kalabalık yerlerde konuşma seslerinin fazla olmasına rağmen müzikleri çoğu zaman teşhis edebilmesi.
4. Nabbit (iPhone programı). Bu program da radyo dinlerken işime yarıyor. O an radyoda çalan şarkının adını gösteriyor. Bunu çoğunlukla işe gelip giderken arabamda dinlediğim KJazz adında caz radyo istasyonunu dinlerken kullanıyorum.
Bulgularımı tobedownloaded.txt dokümanında toplayıp iTunes'dan satın alıyorum.
Müzik keşif sistemimi oturtmanın ana sebebi, caz koleksiyonumu genişletmekti, fakat bu keşifleri sonraki yazılarımda paylaşacağım. Bugünlük, "chill" adındaki yavaş tempolu elektronik müzik koleksiyonuma yeni eklediğim şarkıları paylaşacaım.
Keston and Westdal - Vaccine: Nedense modern şarkılarda yaylı saz duymak hoşuma gidiyor. Bu hafif bir şarkı, bana limonlu sorbeyi andırıyor.
Zero 7 - Destiny: Bu şarkıyı gerçekten almak mı istiyordum, yoksa Shazam'i mi test ediyordum, hatırlamıyorum. Müzikal olarak pek bir özelliği olmayan bir parça, ama melodisi fena değil. Şarkıyı aldıktan sonra sonlara doğru bir bölümde paralel beşli aralıklarının olduğunu farkedip biraz pişmanlık duydum. Müzik eğitimi olan çoğu kişinin içini ürpertecek birşey bu! Paramı geri alamayacağım için dinlemeye devam edeceğim. Hem diğer şarkılarla da iyi gidiyor.
Jon Hassell - Last Night the Moon Came: Bu şarkıyı dün gece gittiğim bir modern dans performansındayken Shazam'le buldum. Adamın adı tanıdık geliyordu. Sonradan hatırladım ki Şubat 2009'da bu artistin bulunduğu bir elektronik müzik konserine gitmiştim. Bu tespiti, gittiğim konserin program notlarını dosyalarımda bularak ispatladım. On senedir gittiğim bütün konserlerin konser notlarını dosyalarda biriktiriyorum da. Bir gün işe yarayacağını biliyordum!
Ayrıca bir de Roy Harris'in Piano Quintetini aldım. Bu parçayı yağmurlu bir öğleden sonra eve dönerken arabamda çalan KUSC adındaki klasik müzik istasyonundan keşfettim. O kadar sevdim ki eve geldikten sonra on beş dakika arabamda oturup bitmesini bekledim. Modern oda müziğinde en çok böyle sesleri seviyorum.
Şimdilik bu kadar. Üniversiteden müzik diploması almış birinden gelen son derece profesyonel müzik kritikleri. Şaka bir yana, bu sadece bir başlangıç. İleriki yazılarımda daha ciddi müzik keşiflerimi paylaşacağız.
2006 yılının yazında Japonya'da kalırken, en çok sevdiğim yiyeceklerden biri şumai'dı. Lokma şeklinde, içinde etli bir harç olan, buharda pişirilmiş hamurlu bir mezeydi. Ne yazık ki oradaki çoğu şumai domuz etiyle yapılıyordu. Kaldığım yurdu işleten karı-koca, domuz eti yemediğimi bildikleri için, menüde şumai olan günlerde benim için özel karidesli şumai yapıyorlardı. Bayılarak yiyordum.
O sene Amerika'ya döndüğümde çeşitli Japon dükkanlarını gezip dondurulmuş şumai satan birini buldum. Dünyalar benim oldu. Şumaiları buharda ısıtarak üçer beşer yiyordum.. ta ki bir gün içindekileri okuyana kadar. İçlerinde domuz yağı vardı! Geri kalanını arkadaşıma vermekten başka çarem kalmamıştı. Şumai konusu da orada bitmişti.
Bugün iş çıkışı sık gittiğim bir Japon restoranındaki menüde "karides dumpling" ilgimi çekti. Normal, iki-üç ısırmalık dumpling olduğunu düşündüm ve garsona defalarca "Bunda domuz var mı? Eminsiniz, değil mi?" diye sorarak iyice ikna olduktan sonra ısmarladım. Ismarladığım şeyi getirdiler. Şumai'dı!
Yavaş bir tempoyla Defter Serisine Kahverengi Defter'le devam ediyoruz.
Nereden aldım: 2000 (?) yılında, Jason ve Eva'dan 15. doğumgünümde hediye olarak aldım. İlk sayfalarının yırtılmış olmasından önceden kullanılmış olduğu anlaşılıyor. İlk kayıt: 3 Haziran 2006 Dil: English Yeri: Çalışma masam Kullanılan kalem: Siyah pilot kalem Gizlilik: Yüksek
Günlük saçmalıkların yeri olmayan bir hatıra defteri hayal etmiştim. Birkaç ayda bir, kafamdaki düşünceleri aylarca dönüp durup defalarca damıtıldıktan sonra yazıyorum. O anda hayatım hakkında gerçekten ne düşündüklerimin itirafları, aylarca aklımın köşesinde beni kendim, diğerleri, ya da kariyerim hakkında rahatsız eden konular. Uzun süre üzerinde düşündüğüm fikirleri sonunda yazmak bana büyük bir rahatlık veriyor.
Hatıra defterim, en gizli olanlardan biri, ama en iyi birkaç arkadaşımın görmesi beni o kadar rahatsız etmez. Bu yüzden çok fazla alıntı bulamadım. Yukarıda da resmini çekebildiğim tek sayfayı görüyorsunuz: işe başlamadan bir önceki gün düşündüklerim.
Bazı alıntılar:
5 Aralık 2006:
İnsanlar çoğu insanların paylaşmadıkları şeyleri paylaşabildiğim için benim çok gizli biri olmadığımı düşünüyorlar. Farkediyorum ki ben aslında çok gizli biriyim, ama paylaşmamayı seçtiğim şeyler diğer insanlarınkinden farklı. Mesela insan önünde piyano çalamıyorum. İnsan arasında resim çizemiyorsam yanımda resim defteri taşımamın ne anlamı var ki? Piyanoda çalarsam birileri duyar diye, hiç geliştirilmemiş, kağıda yazılmamış, hiç yazılmayacak ve bir gün unutulacak müzikal fikirlerim var. Çoğu insanlar karakterlerimin ne olduklarını, ne yaptıklarını bilmiyorlar. ... Sanatsal gelişimimin tamamen durmasının nedeni, ürkekliğim yüzünden. Ama sen zaten bütün bunları biliyorsun. Belki bana lazım olan şey, birkaç saatliğine olsa bile kendimi bütün insanlardan uzaklaştırıp, içimdeki Minik Melike'yi yine dinleyebilme olanağı.
18 Nisan 2007:
"İnsanlar entellektüel zevklerini kaybettikçe isteklerini de kaybederler, çünkü onlarla uğraşmaya vakit veya şans bulamazlar. Daha basit zevklerin bağımlısı olurlar, özellikle tercih ettikleri için değil, ama ya sadece onlara erişebildikleri için ya da artık sadece onların tatmin edebildikleri için." - John Mill
3 Ocak 2010:
2009'dan çıkan tek büyük başarı Matchingfreak'ti. Onun dışında hayata genel bakış açım "ne olursa olsun"du. Hobilerimin bana gereksiz şekilde bir stres kaynağı olmasından kaçınmaya kararlıydım. Bu sene yaklaşımımı değiştiriyorum. Kendimi aktivitelere boğmak istiyorum, çünkü ancak öyle üretken olabiliyorum. Motivasyonumun olmadığı zamanlarda bile hedeflerimin üstüne üstüne yürüyeceğim, çünkü bunların bana önemli ve vakit vermeye değer uğraşlar olduklarını biliyorum. Umarım geriye baktığımda, kendi kendime "Yaptıklarıma bakın, ne kadar harikayım, değil mi?" diyebileceğim.
Defter Serisine uzun bir aradan sonra devam ediyoruz. Bu seferki konu, Hatıra Defteri.
Nereden aldım: 2007'de kuzenlerimden bir doğumgünü hediyesiydi. İlk kayıt: 2 Temmuz 2009 Dil: Hem Türkçe, hem İngilizce, ama çoğu Türkçe Yeri: Çalışma masam Kullanılan kalemler: Tükenmez kalem, süsleme için gazlı kalemler Gizlilik: Orta
Lise yıllarımda arkadaşlarla sinemaya gitmeye başladığım zaman bilet artıklarını öylesine saklamaya başlamıştım. Yıllar içinde bütün biletleri, önemli fişleri, ve diğer minik kağıt parçalarını bir kutuda muhafaza etme alışkanlığı edindim. Kutu küçük geldi, bir kutu daha aldım, ama bu da az geldi. Kalın, çizgisiz sayfalı ve kopçalı bir defter bu probleme en iyi çözümdü.
Bazı alıntılar:
Yukarıda: Üniversite yıllarımdan bazı hatıralar: metro kartı, bir semesterdan ders programı, bir arkadaşın dans performansına bilet.
Her kağıt parçası hakkında o günü veya olayı bana hatırlatacak minik notlar yazıyorum. Çabuk ve görsel olduğu için, sayfalarca yazıyı okumaya gerek olmadan nostalji yapabiliyorum.
Yukarıda: Bu sene Hollywood Bowl'da ve Disney Hall'da gittiğim konserlerin birkaçı.
Aslında yapılacak daha çok iş var! Üniversite yıllarımın hatıraları bitti, ama daha lise kutusuna gelmedim bile. Bundan sonra sakladığım fişler hakkında daha seçici olacağım.
İnternette ne kadar blogcu bunu söyleyebilir? Herhalde çok vardır, ama bu blogcular kesinlikle çoğunlukta değillerdir.
Bloglar yeni yeni moda olmaya başladığında, günümüzdeki Twitter gibi kullanılıyorlardı. Günlük yaşamımızda olup bitenleri, blogumuza gelip okuyan birkaç arkadaş için yazıyorduk. İnternet değiştikçe blogların internetteki yeri de değişti.
Son dokuz senede ben de bir hayli değiştim. İlk blogumu başlattığımda on beş yaşında, lise 2'deydim. Lise, üniversite, ve üniversite sonrası yıllarım boyunca hep aynı bloga yazdım. Ara vermiştim, ama şimdi memnuniyetle buradayım yine.
Çok önceleri yazdığım bazı şeyler bugün bana salak saçma geliyor. Ama, "O zaman küçüktüm, lisedeydim henüz" diyerek kendimi avutuyorum. Asıl mesele bunu bu blogu okuyacak olan diğer herkese açıklayabilme.